Merhaba.! Hoşgeldiniz..
Something you might want to know about us.
Don't be hesitated to contact us if you have something to say.

"Çocuğunuza GTA Alıyorsanız Kötü Bir Ebeveynsiniz"

| 0 yorum | 22 Mayıs 2010 Cumartesi
|

Ülkemizde Rockstar ve popüler oyunları olan GTA çok biliniyor. Özellikle genç kesim tarafından... Aslında bildiğiniz üzere, Rockstar'ın yaptığı oyunların %99'u yetişkinlere yönelik oluyor. Peki neden köşe başındaki her internet kafede bu ufak çocukların GTA oynamasına izin veriliyor? Nedeni çok basit, hala ülkemizde oyunlar için "yaş sınırı" diye bir kavramın olmamasından... "Adı üzerinde oyun, herkes oynayabilir" öyle değil mi, ebeveynler...


Çok yanlış... İşte bizzat GTA'nın yaratıcısı Rockstar'dan ebeveynlere yönelik gelen açıklama şöyle oldu ;


"Eğer çocuğunuza, Grand Theft Auto veya Red Dead Redemption gibi bizim yaptığımız oyunlardan birini alıyorsanız, siz çok kötü bir 'ebeveynsiniz'."



Geliştirici ekipten Lazlow Jones'a ait olan bu açıklamayı bence özellikle Türkiye'de ki ebeveynlerin göz ardı etmemesinde fayda olacağını düşünüyorum. Lazlow'un demecinin uzun hali ise şöyle;

"Bizim oyunlarımız genç kesime göre değil. Eğer ebeveynseniz, ve çocuğunuza bizim oyunlarımızdan birini alıyorsanız bu çok kötü bir anne veya baba olduğunuz anlamına gelir. Biz oyunları yetişkinler için tasarlıyoruz, çünkü bizlerde yetişkinleriz. Dışarıda oynamak istemeyeceğimiz çocuklara yönelik bir sürü oyun var. Nasıl sizler, yetişkinlere yönelik, şiddet içerikli, küfürlü film ve dizilerden keyif alıyorsanız, biz de buna benzer bir şeyler üretmeye gayret gösteriyoruz."


Çocuklarına hiç düşünmeden GTA oynatanlar, bence yukarıyı bir kez daha okumanızda fayda var.



Bu arada Lazlow Jones'un bir yazar ve Rockstar'da çalışan bir ses sanatçısı olduğunu belirteyim. Grand Theft Auto oyunlarında kendisi DJ Lazlow olarak biliniyor.

The Secret World'den Yeni Bilgiler

| 0 yorum |
|

Funcom'dan Ragnar Tørnquist, The Secret World'ün merak edilen sorularını cevapladı. Soruları The Secret World'ün resmi forumlarındaki üyeler sordu.


Tornquist'e göre, The Secret World'ün her yerinde PvP yapılmayacak, PvP yapmamız için özel arenalar bulunacak. Tornquist fazla ayrıntıya girmezken, bu arenalarda iki ırkın savaşının olacağını söyledi.

Ayrıca Tornquist, oyunda ses çeşitliliğinin fazlaca bulunacağını söyledi. Her görev için farklı seslendirmenin yapılacağını açıkladı. Ek olarak oyunda, oyuncular arasında bir sesli konuşma sisteminin de oyuna ekleneceğini söyledi.


Bunların yanı sıra oyundaki binek sistemi de soruldu. Bu konu hakkında verilen cevap ise "Herhangi resmi bir duyuru yapmadık. Açıkcası bir dinazorun üzerinde gezinmek iyi olurdu. Herşey olabilir." oldu. Ayrıca Ragnar Tornquist, The Secret World'de geniş bir hikaye sisteminin bulunacağını, aksiyonun da unutulmadığını söyledi.

Star Wars: The Force Unleashed

| 0 yorum |
|









Star Wars: The Force Unleashed
KÜNYE
ÖNİNCELEME
GÖRÜNTÜ (32)

OYUN TÜRÜ
: Aksiyon
YAPIMCI
: Lucas Arts
DAĞITICI
: Lucas Arts
EDİTÖR
: holy damien
OYUNCU SAYISI
: Min: 1 Max: 4
ONLİNE DESTEĞİ
: VAR
RESMİ SİTESİ
: Tıklayın
ÇIKIŞ TARİHİ
: 19 Eylül 2008
: Belli Değil
: Belli Değil
: Belli Değil
: Belli Değil
: Belli Değil
: Belli Değil

Star Wars oyunları, oyun sektöründe başlı başına bir tür haline gelmiş bir fenomendir, her türden her dönemden ve tarzdan oyunları yirmi yılı aşkın bir süredir görüp oynuyoruz. Ancak son zamanlarda SW oyunlarının ibresi çoğunlukla PC’ye yönelikti. BioWare’in KOTOR serisi ve Raven’ın Jedi Knight serisi, diğer strateji oyunları derken PC oyuncuları Star Wars eksikliği hiç hissetmedi, ama konsol oyuncuları Lucas tarafından bir miktar göz ardı ediliyordu. Doğrusu şöyle adam akıllı bir aksiyon tabanlı SW oyunu konsollara çıkmayalı epey olmuştu. Lucas Arts, yeni oyunu Star Wars: The Force Unleashed ile bunu değiştirmeyi umuyor, sadece hikayesi ile değil aynı zamanda teknolojisi ile de iddialı bir oyun. Dijital Moleküler Madde ve naturalmotion’ın Euphoria motoru ile oyun bir ton güzel kartı elinde tutuyor.

Peki işe yaramış mı? Hakkını veriyor mu? Hem evet hem de hayır. Hakkını vererek tamamladığı birçok şey var oyunun, özellikle de oyunculara eşi benzeri görülmemiş şekilde verdiği Force kullanma tekniği ile, böylece önceki oyunları 654 kere oynamış olsanız bile dünya üzerindeki tüm Star Wars fanları gibi tadacağınız yeni bir deneyim var burada oynamaya değer kılan bu yapımı, ancak bununla birlikte kolay kolay göz ardı edilemeyecek bazı yanlış adımlar da bulunuyor oyun için atılmış.



Oyunun hikayesi Episode III ve IV arasında bir yerlerde geçiyor (yani yeni ve eski üçlemenin tam ortasında) ama dikkatli bakıldığında kronolojik olarak A New Hope’dan çok Revenge of the Sith’e yakın duruyor. Her ne kadar dışarıdan bakıldığında Star Wars gibi engin ve deniş bir evrende önceden yapılmış ve yazılmış olayların ortasına, arasına, orasına burasına ek konular, olaylar ve yapımlar yerleştirmek kolaymış gibi gözükse de Star Wars’ın çekirdeğindeki karakter, taraf ve olay sayısı aslında iki elin parmakları ile sayılabilir olduğundan temelleri sarsmadan, absürd gözükmeden ve hatta hikaye ile içeriği geliştirecek şekilde sonradan eklemeler yapmak yetenek gerektiren bir iş. Oyunun hikayesini ve sonucunu sizlere şak diye söylemeyeceğim, çünkü Star Wars fanları bu konuda oldukça hassas olabiliyor, bunu yapmadan da zamanlamanın sebebini doğru dürüst açıklayamam. Sadece şunu söyleyeyim, oyunun konusu iki üçlemeyi birbirine bağlama ve olayları bugünkü haline taşıma konusunda (yani son film olan ilk üçlemenin sonundan ilk film olan ilk üçlemenin başına) oldukça başarılı. Hikayeyi yaratan ekibi tebrik etmek gerekiyor böylesi bir destanı uzatmakla kalmayıp üstüne bir de var olan içeriği geliştirdikleri için. Yine de Star Wars için imkansız bir şey değil bana göre ama aynı şeyleri tekrarlayan veya sadece adı SW olup da filmler ile alakası olmayan oyunların yanında başarılı kalıyor.



The Force Unleashed, Lucas Arts’ın The Force Unleashed çoklu ortam projesinin oyun ayağını oluşturuyor. TFU projesinin diğer ayaklarında Dark Horse Comics, Lego, Hasbro ve Del Rey Books gibi firmalar yer alıyor. Projenin genelinin amacı ve konusu iki üçleme arasında köprü görevi oluşturmak, bununla birlikte ise oyunda da ana karakter olan Sith Lord Darth Vader’ın gizli çırağı (onca yıldır nasıl gizli kalabildiyse artık) olan Starkiller SW fanlarının hizmetine sunuluyor. Oyunun geliştirme ve yapım aşaması dört yıl sürmüş Lucas’ın dediğine göre, neden çok sık oyun çıkmadığı buradan anlaşılıyor. Bu inceleme X360 sürümü baz alınarak hazırlandı ancak oyun hemen hemen tüm platformlarda mevcut (PC dışında, ve sormayın PC’ye çıkmayacak), PS2, PS3, Wii, X360, iPhone, N-Gage 2.Nesil, Nintendo DS, PSP ve Java kullanan mobil cihazlar oyunu oynayabileceğiniz platformlar. Oyun teknolojik açıdan birden fazla yapıyı kullanıyor, Lucas’ın kendi geliştirdiği Ronin oyun motoru, Havok’tan vücut fizik motoru, dinamik yok edilebilir çevre için Pixelux’un DMM motoru (Digital Molecular Matter) ve yapay zeka için naturalmotion’un Euphoria motoru. Oyunun Wii sürümü yukarıda sayılan üçüncü parti motorları destekleyemediği için sadece kendi fizik motoru ile işliyor. Wii’nin ışık ve gölgeleri PS2 sürümünden daha iyi kalıyor. PSP sürümü ise PS2 olanın daha az detaylı olanı. Lucas bu oyun için Industrial Light & Magic firması ile ortak çalışarak sinema kalitesinde efektler ve karakter modellemeleri için oldukça uğraş verdiğini belirtiyor. Oyunun 90 dakika uzunluğundaki müzikleri hem John Williams tarafından yaratılan film müziklerini hem de The Force Unleashed için özel olarak oluşturulan beste ve düzenlemeleri içeriyor, tüm ses ve müzikler Skywalker Senfoni Orkestrası tarafından Lucas’ın kendi stüdyosunda kaydedilmiş.



Oyun, adı ile müstesna olarak oyuncularına “Gücü Özgür Bırakma” konsepti etrafında inşa edilmiş. Bu oyunda görülen Force kavramı, daha önce hiçbir oyunda karşımıza çıkmayan cinsten, yeni Force türleri yok, hepimizin bildiği ve sevdiği klasik güçler var ama etkinlikleri, etkileri ve kullanımındaki stili diğer oyunların çok üstünde. Mesela Force Push, yani itekleme, karşınızdaki bir Stormtrooper’ı Force Push kullanarak itelediğinizde olduğu yerde düşüp kalmıyor, adeta uçuyor, Cüneyt Arkın usulü. Düşmanlarınızı, askerleri yani, Force Grip kullanarak kaldırıp gelmekte olan bir TIE Fighter uçuş kanadının önüne atabilirsiniz, ışın kılıcı ile birilerini bir güzel bıçaklayabilirisiniz uzaktan fırlatarak, üstelik bunu yaparken kılıç elektrik şoku yükleniyor, ne kadar hoş değil mi? En klasik hareketlerden birisini yaparken dikkatimi çeken ise fizik motorunun kuvveti idi, Force Repulse’ı bilirsiniz, önünüzde duran obje ve şahısları uzaklaştırıp dağıtmak için kullanılır, en eğlenceli kullanımı bir asma köprü veya uçurum kenarında duranlar üzerinde gerçekleşir. Köprü üzerinde duran bir grup askere bunu yaptığımda sadece askerler etkilenmedi bundan, köprünün kendisi bile darbenin etkisi ile bir miktar sallandı.

Oyunun başlamasının ardından ilk defa Vader’in gizli çırağının kontrolünü elinize aldığınızda kendisi hâlihazırda Force Push ve Force Grip alanlarında epey uzmanlaşmış olarak geliyor. Oyunun sonlarına doğru ise gücünün doruklarına çıkıyor. TFU (The Force Unleashed) diğer oyunlardan farklı olarak Force’un en kuvvetli olduğu oyun, diğer bir deyişle bu oyundaki Force seviyesi ve etkisi ile önceki oyunlarda bir uzay gemisini çekip atmak mümkün neredeyse. Çırağımız kılıcından çok Güc’e kasmış anlaşılan. Bir yerden sonra Stormtrooper dövmek oyunda inanılmaz kolay hale geliyor, başlarda birkaç ışın kılıcı darbesi ile ölenler karakter güçlendikçe tek bir hamle ile yerle yeksan oluyor. Force ise çok daha hızlı doluyor ve ardı ardına kullanmak daha da imkânlı hale geliyor. Bu oyun rol yapma ile, diyaloglar ve bulmacalar ile ilgilenmiyor, bu oyunun amacı size harika ve dehşet bir aksiyon yaşatmak, gerçek bir Jedi/Sith gibi hissetmenizi sağlamak. Öyle ki sadece birkaç saniye içinde kenarda duran askere Force Push yaparak uçurumu göstermek, yanında durana güzel bir elektroşok vermek, üçüncü askeri kılıçla fileto yaptıktan sonra hepsinin cesedini bir hamle ile kenara atmak Force Repulse kullanarak gayet mümkün ve inanılmaz eğlenceli.



Bu kadar güçlü hale gelmenizi sağlayan ise oyunun içinde yer alan seviye atlama sisteminin ta kendisi çoğunlukla. Kestiğiniz (ya da biçtiğiniz veya kızarttığınız vs) her şahıs için deneyim puanı kazanıyorsunuz, yeteri kadar kazandıktan sonra bir seviye atlıyorsunuz. Her seviye atladığınızda üç alanın her birinde harcayabileceğiniz birer adet yükseltme puanı alıyorsunuz, Force güçleri, combo saldırılar ve “genel” olarak adlandırılmış can, savunma yetenekleri vs gibi şeyleri kapsayan alanlar oluyor bunlar da. Oyun içerisinde her bölümde bir miktar Jedi Holocron bulunuyor (Jedi’ların veri depolama ve taşıma için kullandıkları küpler), bunları bulmayı başarırsanız tatmin edici miktarda deneyim puanı kazanıyorsunuz, bazı Holocron’lar ise daha önemli olduklarından bulduğunuzda sizi yormuyor ve doğrudan yeteneklerinizi yükseltmek için kullanabileceğiniz bir puan veriyor.

Aksiyon oyunu olarak gösteriliyor olsa da The Force Unleashed klasik Star Wars öğelerinden birisi olan karakter özelleştirmesi içeriyor, yani kazandığınız deneyim puanları ve atladığınız seviyeler sonucu gelen puanları harcarken karakterinizin ve sizin oyun tarzınıza göre düzenleyebiliyorsunuz yeteneklerinizi. İsterseniz daha pasif bir tavır takınarak daha az hasar almayı ve daha çabuk iyileşmeyi sağlayacak şekilde Force ve yeteneklerinizi ayarlayın, isterseniz Force güçleri ve kılıç kullanma yeteneklerinize abanarak gözü kara bir ölüm makinesi olun. Force kullanmanın gerektirdiği güç miktarını düşürüp, güç deponuzun daha hızlı dolmasını sağlayabilirsiniz gerekli yerlere harcayarak puanları. Bu sistemi özellikle Jedi Knight serisinden hatırlayacaksınız, ve bence oyuncuya böylesi özgürlükler tanıyan oyunlar hep sevilmeli, saygı gösterilmelidir. İşin tek kötü tarafı nedense puanları harcamak için çıkan geliştirme ekranının açılması biraz uzun sürüyor, konsolların hafıza kısıtlamasından olsa gerek deyip fazla kurcalamıyorum.



Oyunun Force güçleri ve onları kullanması çok eğlenceli olsa da genel olarak bakıldığında, oyunun hedefleme sistemi bazen gıcıklık yapabiliyor ya da tam olarak istediğiniz sonucu vermiyor özellikle de Force Grip kullanırken. Oyunda kullanılabilecek tonlarca şey var, nesneler, insanlar, kutular, bitkiler, hurdalar ama doğru olanı kaldırıp atmak biraz sıkıntılı olabiliyor. Oyun hangisine bakıyorsanız o noktadaki nesneyi hedef olarak algılayıp gücü kullanmayı deniyor, ama bunu kendi mantığı ile yapıyor ve kimi zaman insan zihninden farklı çalışabiliyor yapay zeka. Pek kalabalık olmayan bir zeminde tek tük duran nesneleri kaldırmak zor olmuyor elbette ama yerde bir sürü şey varsa veya hedeflemek istediğiniz kişi sizden daha yüksek veya alçak bir yerde durmaktaysa pek sağlıklı olmuyor Force Grip. Özellikle de hangar gibi bir yerdeyseniz ve etrafınızda onlarca düşman varken ve tam üzerinizde dolanmakta olan jetpack’li bir stormtrooper varken onu hedef almak ve size ateş etmesini engellemek problem teşkil edebiliyor.

The Force Unleashed, Lucas Arts’ın son teknolojilerini sergilemesi adına bir vitrin ürünü halinde aynı zamanda, Digital Molecular Matter ve Euphoria motorları ile nesnelere gerçek dünyadaymış gibi kaplama ve hareket ile tepki değerleri verilmiş. Misal, ince bir tahta parçası normalde olabileceği ağırlığa ve dayanıklılığa sahip inceliğine ve boyuna göre ve gerekli güç uygulandığından eğilip bükülebiliyor, gerçek bir tahta plak gibi kırılıp parçalanabiliyor. Euphoria ise yapay zekaya benlik ve bireysel refleks ile duyarlılık sağlıyor, havaya kaldırdığınızda bir şeylere tutunmaya çalışıyorlar veya düştüklerinde yahut altlarındaki zemin sallandığında tutunup dengede kalmaya çalışıyorlar.



Bu iki teknolojinin temel işlevselliği gayet iyi işliyor ancak her ikisi de oyunun bağlamı dâhilinde söz verilenlere ve nihai etkiye, zirveye ulaşmada pek başarılı olamıyor. Euphroia motoru söylenildiği gibi çalışıyor ancak gördükleriniz çoğunlukla düşmanların “ragdoll” efekti ile ölerek düşmeleri oluyor. Bunda pek fazla yeni bir şey yok doğrusu, göze hoş geliyor doğru ama GTA IV’de tadına vardığımız tarzda geniş ve yaygın, tümleşik bir teknoloji yok.

DMM teknolojisi ise oldukça yeni olduğundan tam olarak kullanılamamış olsa gerek, daha doğrusu oyunun tüm fiziki çevresine ve objelerine kullanması fazla sistem kaynağı istiyor olacak ki yapımcılar ufak tefek hileler ile mümkün mertebe tasarruf etmeye çalışmışlar. Hikayeye bağlı olarak yolunuzun üzerinde olan kapılar, nesneler bükülebiliyor, bir kısmı kırılıyor, bir kısmı ise büküldüğü ile kalıyor. Ağaçları eğip yamultabiliyorsunuz ama hepsini kesip kırmak mümkün değil. Bazı uzak objelerde teknoloji hiçten kullanılmamış. Yerlere dağılmış kutular vs standart, düz Havok kullanıyor. Karşınıza çıkan efektlerin büyük bir kısmı ise önceden yazılıp tasarlanmış tepkiler. Herhalde teknoloji geliştikçe ileride daha efektif ve tam kapasitesinde kullanılacak bu teknoloji.

Oyunda karşınıza çıkacak düşmanlara bir bakalım. Açıkçası düşmanların önceki SW oyunlarından pek farkını tadamadım, boss’lar dahil olmak üzere. Düşmanın gücü ve boyutu arttıkça dövüşlerin sıkıcılığı da artıyor göreceli olarak. Çünkü bir yandan üzerilerinde kullanabileceğiniz güç ve teknikler sınırlı olduğu için bir yandan da çok farklı saldırı türlerinin ve çevre ile etkileşimin olmadığı için aksiyon oyunundan çok Street Fighter oluyor aynı hareket ve kombinasyonlarla saldırmak ardı ardına. Başlarda ilgi çekici ve zorlayıcı olabiliyor ama ilerledikçe ve ezberledikçe can sıkıcı olabiliyor. Bilhassa AT-ST parçalarken arcade oyunu tadı alıyorsunuz. Boss dövüşleri de bir SW oyunu için fazla yüzeysel. Büyük bir çoğunluğu normal saldırı hareketleri ile ölmüyor, GoW ve PoP boss’ları gibi farklı kombine saldırılar ve ufak tefek hinlikler uygulayarak baş ediyorsunuz ancak bu düzeni görüp uygulamak çok zorlayıcı değil, bu yüzden de boss dövüşleri de monotonlaşıyor. Bunun yerine daha çok fırsat kollama ve düz dövüş konsaymış son iki-üç karşılaşmada olduğu gibi daha anlamlı olurmuş. SW oynayacaksam o ışın kılıcının bol bol ses ve kıvılcım çıkartmasını görmek istiyorumdur. Gerçek bir güç müridi gibi düello edip, gerektiğinde savunup doğru anı kollayarak saldırmak istiyorumdur, ne olursa olsun kendim halletmek istiyorumdur, oyunun verdiği ipuçlarını takip edip gösterdiği tuşlara basmayı değil.



Düşmanların savaş etiği, ahlakı konusunda pek bir eğitimleri yok, haliyle düştüğünüzde hiç çekinmeden size saldırıyorlar, kimi zaman kalabalık bir grup sizi çembere alıp aralarında tepeliyor, köşeye sıkıştırıyor, düştükten sonra tam kalkacakken tekrar indiriyorlar. Hakkını vermek lazım, Jedi Knight serisi ile karşılaştırıldığında düşmanlar kök söktürüyor.

İlginçtir ki böylesi gelişkin bir oyunda öldürmesi en zevkli düşmanlar en basit ve güçsüz olanları, yani tertip stormtrooper’lar. Oyunun temelinde aşırı güçlü Force kabiliyetiniz ve bunu yoğun bir şekilde kullanmanızın yattığını baştan söylemiştim, bu durumda gücünüzü en yüksek kuvvette uygulayabileceğiniz kobaylar da stormtrooper’lardan başkası değiller. Öldürmek için bir çok seçeneğiniz var ve çok da kolay ölüyorlar, hayalgücünüzü geliştirmek için idealler. Fazla bir karşı koyma da yapmadıkları için Force deneyleriniz için kullanışlı oluyorlar. Bir tane güçlü düşman ile savaşmaktansa onlarca zayıf düşman ile savaşmak çok daha zevkli oluyor zorluk derecesi göreceli olarak aynı olsa bile.

Oyunda savaş dışında da yapabileceğiniz, hatta yapmak zorunda olduğunuz şeyler var, bunların en başında ise bulmacalar geliyor. Bir çoğu deneme-yanılma yöntemi ile sadece zaman ve bir iki save harcayarak çözülen cinsten ve Force kullanımı ile hallediliyorlar, tek yapmanız gereken bir şey mi fırlatılacak, yoksa çekilecek mi, yeri mi değişecek onu çözmek. Çözmeniz için kullanmanız gereken şeyler mavi mavi yandığı için tek yapmanız gereken doğru yere bakmak. Bulmacalar arasından en zekice ve uğraştırıcı olacak şekilde yapılmış olanları da ilginçtir oyunun genel ilerleyişine bir fayda sağlamıyor ve gizli bölümlere erişmenize yardımcı oluyor.



Son olarak söyleyeceklerim şöyle oluyor bu oyun hakkında; Star Wars: The Force Unleashed, son zamanlarda özellikle de konsollarda sesi soluğu çıkmayan Star Wars’un adını duyurmak adına cengaverce atılmış bir adım ve kısmen de başarılı bir yapım. Kullanılan teknolojiler teoride ağzımızdan bir miktar sıvı akıtsa da çoğu oldukça yeni ve zamanının önünde olduğu için henüz kağıt üzerinde vaat ettiği faydaları ve etkileri gösteremiyor. Konsollar sabit sisteme sabit olduğu için de ölü bir yatırım izlemini veriyor ama ileride çıkacak oyunlar için bir mihenk taşı olacağını ve bir basamak işlevi göreceğini umuyorum. Star Wars oyunları hakkında şahsi bir görüşüm var ve o da Lucas’ın bir süre ara vermesi gerektiği. Bakın BioWare KOTOR ile ne güzel şeyler yaptı. Bence Lucas çalışanları artık gerçekten sıkılmış SW oyunu yapmaktan veya yaratıcılıkları tükenmiş. Ne kadar zorlasalar da her oyun birbirine benziyor. Hep aynı soğuk, standart detaylı ve göze çarpmayan bölüm ve çevre tasarımları gerçekten SW’yi bitirecek bu gidişle. Bunlar dışında sıkıcı savaşları saymazsak Force olayı çok iyi olmuş oyunda ama tek başına kurtaramıyor, ya da unutturamıyor diğerlerini. Tamam Force kombinasyonları kullanarak savaşmayı hepimiz severiz ama oyuna heyecan katmak için daha temel şeyler kullanmak gerekir. Mükemmel değil, ama bir Star Wars fanı için oynama değeri taşıyor kesinlikle, hikaye olarak da alternatif SW konularına sevenler kesinlikle lezzetli bulacaklardır. Zaten bu fanlar da olması Lucas çoktan batmıştı ya, neyse. İyi oyunlar.

Prince of Persia: The Forgotten Sands [İlk Bakış]

| 0 yorum |
|



Bundan tam beş yıl önce, The Two Thrones ile yollarımızın ayrıldığı Prince, yaklaşık birkaç hafta sonra geri dönecek ve 2008'deki faciayı ciddi anlamda unutturacak. Kiminiz sevdi, biliyorum ama 2008 yılında piyasaya çıkan Prince of Persia'daki Prince, bizim bildiğimiz, tanıdığımız Prince'ten çok uzak bir tipti, adeta bir Amerikan komedi filmi karakterinden farksızdı. Şimdiyse serinin zirve yaptığı 2003 - 2005 yılları arasındaki üçlemenin ara dönem bir üyesi hazırlanıyor ve "gerçek" Prince geliyor. Oyunun hikayesiyse The Sands of Time ile Warrior Within arasında geçiyor.

Elimizdeki test versiyonunda karşımıza çıkan Prince, 2008 yılındakine göre çok daha karizmatik ve serinin temasını çok daha iyi yansıtan bir karaktere sahip. Direkt olarak aksiyonla başlayan ilk bölümde hem düşmanları nasıl alt edebileceğimizi, hem de Prince'in akrobatik yeteneklerini nasıl kullanabileceğimizi öğreniyoruz. Düşmanlarla olan dövüş sahnelerinde Kare / X tuşuna basarak direkt kılıç sallamak en basit seçenek ama Çarpı / A tuşuyla düşmanın üstüne zıplamak ve Üçgen / Y tuşuyla düşmana tekme atmak gibi seçenekler de var. Özellikle kalkana sahip ve savunması güçlü düşmanlara kılıcımızın keskinliğini tattırmak için ilk önce bir tekme savurmamız gerekiyor.





Tekmeyle yere düşen düşmanlara saldırdığımızdaysa etkileyici sahneler çıkıyor ortaya. Bunun bir benzeri de düşmanların üstüne zıplayıp atağa geçtiğimizde gerçekleşiyor. Zaten karşımıza çıkan ilk boss'u öldürmenin en iyi yolu da önce onun üstüne atlamak, sonrasındaysa kılıcı sırtına saplamak. Tabii ki bunu yapabilmek için onu sersemletmek gerekiyor ki bu da benzer oyunlarda sık sık kullanılan taktikleri hayata geçirerek gerçekleşiyor. Hem boss'ların hamlelerinden, hem de kalabalık düşman gruplarından kaçmak için Daire / B tuşuna basabiliyoruz.

Oyunun aksiyon tarafını bir kenara bırakırsak, bölümler boyunca ilerlerken ta Amiga'daki Prince of Persia havasını aldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle nostaljik versiyondaki tuzaklarla karşılaşmak (Yavaş yürüseniz de bıçaklar çıkacak, sakın aldanmayın!), oyunda uzun süre tebessümle ilerlememe vesile oldu. Tabii ki yeni ve zorlu tuzaklar da var oyunda ve bu tuzakların olduğu sahneler, zaman zaman Tomb Raider'daki benzer sahnelerin tadını almamı sağladı; özellikle de yıkıntılardan atlarken sallanan tuzaklardan korunmaya çalışırken. Bazı tuzaklardan kaçınmak veya bazı noktalara ulaşmak içinse R2 / RT tuşuyla duvara tırmanabiliyoruz.

The Forgotten Sands'i oynarken, oyunun en önemli iki ekstra özelliğini de bol bol kullanıyoruz. R1 / RB tuşuna basarak zamanı geri alabiliyoruz ki ilk başta platformlardan sık sık aşağıya düştüğüm için bu özelliğe sık sık başvurduğumu söyleyebilirim. Tabii ki zamanı geri almanın da bir sınırı var ve bu sınır sol üstte gösteriliyor. Geri alma olayınınsa şöyle bir özelliği var: İstediğimiz zaman R1 / RB tuşuna bir kez basıp sahneyi geri alabiliyoruz ya da tuşa basılı tutarak istediğimiz kadar (Bunun da bir sınırı var tabii ki.) geri sarabiliyoruz sahneyi.

Oyunun bir diğer ekstra özelliğiyse zamanı durdurmak. Aslında burada bahsettiğim "zamanı durdurmak" kavramı, tam olarak her şeyin durması anlamına gelmiyor. Yine oyunun platform yanıyla birleştirilen su kaynaklarını, L2 / LT tuşuyla dondurup birer platform öğesine çevirebiliyoruz. Belli bir süre su kaynaklarını dondurarak sağa sola tırmanmayı kolaylaştırmak oldukça eğlenceli ama aynı etkiyi düşmanlara yansıtamıyoruz ne yazık ki. (Su donar, düşman donmaz!) Ama şöyle bir taktik uygulamak mümkün: Şelale tarzı su akıntılarını dondurarak, düşmanla aranızda duvar örebiliyorsunuz; bu da size hücum ve savunma açısından biraz zaman kazandırıyor.





2008 yılında piyasaya sürülen son oyunda bulmaca namına yeterli içeriğe yer verilmediğini söyleyenler olmuştu ve eminim ki bu kitle yeni oyundan bir hayli memnun kalacaktır. Dövüş ve platform öğelerini geride bıraktıktan sonra, bu kez de bulmacalar karşılıyor Prince'i. Çevrilmesi gereken dev çarklar, gitmemiz gereken yol konusunda bize yardımcı olacağı için saksıyı çalıştırmak ve yolu açmak gerekiyor. Bazı bulmacaların sonucuysa bize düşman olarak geri dönüyor. Ayrıca platformlar arasında nasıl geçileceği, ne zaman duvardan yürünüp ne zaman tutulacak bir şeye atlanacağı da birer bulmaca unsuru olarak değerlendirilebilir.

Zaman zaman platform öğelerinin savaşın çok önüne geçtiği oyunda son olarak bir upgrade sisteminin var olduğunu söyleyebilirim ama ne yazık ki elimizdeki versiyonda bu seçenek ekranda belirmesine rağmen aktif olmuyor. Muhtemelen bu upgrade sistemi, Prince'in fiziksel gücüyle diğer ekstra güçlerinin süresini uzatacaktır.

Siz de son Prince of Persia'dan pek hazzetmediyseniz ve 2003 - 2005 yılları arasındaki oyunları özlüyorsanız, hem konusu, hem yapısı, hem de oynanabilirliği açısından çok daha eğlenceli bir Prince of Persia ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. The Forgotten Sands'in Avrupa çıkış tarihiyse 28 Mayıs 2010 olarak açıklanmıştı.

Red Dead Redemption [Ön İnceleme]

| 0 yorum |
|






“Bu güzel hanıma hakaret ettin, Bay Corcoran. Af dilemen gerek.Ama çifte silahlı Cocoran bu dediklerine razı olmadı. Küfrederek seri bir hareket ile silahlarına doğru hamle yaptı. Bu çabuk hamleye rağmen kovboy çok daha hızlıydı. Çifte silahlı Cocoran ateş etmek için silahına davranamadan, onun altıpatları çoktan ateş püskürmeye başlamıştı bile....”

Ufak değişiklikler yaparak alıntı yaptığım bu kısım Kovboy filmleri için oldukça önem teşkil eden ve Clint Eastwood’un en önemli yapımlarından biri olan Unforgiven (Affedilmeyen)’a ait. Filmin önemli diyalog sahnelerinden birisi olan bu kısımda Küçük Bill, yazar Beauchamp’ın İngiliz Bob için yazdığı hikayeyi işte bu satırlar ile okuyor ve olayın ne kadar abartılı bir dille yazıldığı anlatılıyordu. İşte çoğu filmin aksine Unforgiven’daki bu gerçekçilik hissi, diyaloglar ve atmosfer, filmi oldukça sevmemin asıl nedenlerinden birisi olmuştu.

Küçük ve farklılaştırılmış alıntılarla tekrar döneceğim Unforgiven’ı bir kenara bırakıp asıl konumuza yani çoğu oyuncunun olduğu gibi benimde içimdeki Vahşi Batı açlığını fazlasıyla körükleyen Red Dead Redemption’a dönelim.

Red Dead Redeption'un kökleri neredeyse 10 yılı aşkın bir süre öncesine dayanıyor. Geçtiğimiz nesil konsolların yavaş yavaş şov yapmaya başladığı fuarlardan biri olan E3 2000'de, Capcom firmasından önemli bir duyuru gelmişti. Vahşi Batı temalı yeni oyunlarını gözler önüne seren Capcom oldukça iddialı açıklamalar yapmış, fakat E3 2000'den kısa bir süre sonra beklenmedik bir karar ile oyunun gelişim aşaması istedikleri gibi gitmediği için projeyi durdurma kararı aldıklarını açıklamışlardı. Oyun severleri şaşkına çeviren bu açıklama üzerinden 2 yıl sonra yani 2002 yılında ise o sıralar GTA serisi oyunları ile fırtınalar estiren Rockstar Games'ten sevindirici bir açıklama gelmiş ve firma Red Dead Revolver'ın resmi duyurusu ile birlikte oyunun tüm haklarını aldıklarını da açıklamışlardı.


Oyunun yapımında bir çok Vahşi Batı temalı filmden etkilendiklerini açıklayan Rockstar games, oyunun ana karakterini gösterdiklerinde ise adeta bu esinlenmeleri doğrular nitelikte karşımıza çıkmışlardı. Oyundaki ana karakterimiz Red tıpkı İyi, kötü ve Çirkin'deki hali ile Clint Eastwood'u hatırlatıyordu. Red'in çocukluğu ile başlayan hikayemizde anne ve babasının ölümüne şahit oluyor ve olay yerinden ailemizi katleden çetenin liderinin kolunu parçalayıp, suratımızda büyük bir çizik ile ayrılıyorduk. Bu olaydan sonra intikamı için yemin eden Red'i kontrol ettiğimiz oyun başarılı olsa da bazı kısıtlamalar ve çizgiselliği nedeniyle Rockstar'a da eleştiri oklarını getirmişti. İşte 2004 yılında çıkan bu oyundan dersini fazlasıyla alan Rockstar Games, yeni nesilin de getirdiği imkanlar ile çok daha büyük bir Vahşi Batı macerasını oyunculara sunuyor.


GTA 4 ve ek paketleri ile açık dünya oynanışı yani sandbox türünün en iyi firması olduğunu bir kez daha kanıtlayan Rockstar, bizi bu sefer vahşi batı atmosferine bırakmaya hazırlanıyor. Red Dead Revolver ile çizgisel şekilde ilerleyen oyun yapısı, Rockstar Games’in en iyi yaptığı yöne, yani sandbox türüne kaydırılıyor.


Geçtiğimiz yılın başlarında duyurulan ve E3 2009'da iyice gün yüzüne çıkan Red Dead Redemption, ertelenerek 2010 yılına atılmıştı. Rockstar Games mali sebepler yüzünden yapılan bu ertelenme fırsatını oldukça iyi değerlendirmişe benziyor. Zira oyun ana dinamikleri açısından ilk gösterilen hali ile çok büyük bir değişim geçirmese de çok daha zengin bir şekilde karşımıza çıkacak. Şimdi oyunun geçmişini bir kenara bırakıp, içereceği özellikler ve konusuna geçelim.


“Eşkıya da öldürdüm, şerifte. Uçan kaçan ne varsa, ne gördüysem öldürdüm.”



Red Dead Redemption’da John Marsten isimli karakteri yöneteceğiz. Bir zamanların en azılı suçlularından biri olan Marsten’in eli kolu ise henüz yeni yeni oluşum göstermeye çalışan hükümet tarafından bağlı olacak. Hükümet için çalışmak zorunda kalan Marsten, bu uğurda bir zamanlar sırt sırta çarpıştığı dostlarını bile yakalaması gerekecek.


Red Dead Redemption oyuncuya Vahşi Batı atmosferini en küçük zerresine kadar yaşatacak. Tüm o Western filmlerinde gördüğümüz sahneleri bire bir yaşayacak ve dilediğimiz şekilde çorak topraklarda at koşturabileceğiz. Tabi oyun alanı bu kadarla da sınırlı kalmayacak. Çöllerden, bataklıklara, hatta karlı dağlara kadar bir çok farklı iklimi bir arada görebileceğiz. Yeşilliğin ve ormanlık alanlarında bolca bulunduğu oyunda meksika sınırına kadar oldukça geniş bir alan bizleri bekliyor olacak.

Red Dead Redemption zaman olarak oldukça farklı bir dönemi içerecek. Rockstar Games, belli bir dönemi almak yerine, oyunda farklı zamanlarda meydana gelmiş olayları bir arada toplayan bir zaman ile karşımıza çıkacak. Daha açık konuşmak gerekir ise 1870 yıllarında geçmesi gereken oyun aslında bizleri 20. yüzyıl başlarında karşılayacak. Buna rağmen atmosfer olarak normal Western zamanlarını görsekte bazı mekanlar, olaylar ve silahları ile oyun bizlere daha ilerki yılların havasını solutacak. Atmosferden bahsetmişken oyunda bir çok klasik sahne ile de karşılaşacağız. At üzerinde rakibimizi kovalayıp, tren baskınında en ön sırayı kollayacak, hatta bar kavgalarına bile şahit olacağız.


Görev sistemi ise daha once bahsettiğim gibi belli bir çizgiselliğe sahip olmayacak. Serbestçe gezindiğimiz haritada dilediğimiz görevi yerine getireceğiz. Tabi hikayenin gidişatı için önemli olan bazı görevleri es geçmememiz gerekiyor. Tıpkı GTA serisinde olduğu gibi ilerleyişi etkileyen görevleri tamamlamalıyız. Görev alımında ise haritanın belli noktalarını ziyaret edeceğiz. Örneğin şerifin ofisine gittiğimizde etrafta cirit atan çeteleri dağıtmamızı veya kasabaya musallat olan bir haydutu canlı ele geçirmemizi isteyebilecek. Görevi aldığımız gibi atımızın üzerine atlayacak ve yola koyulacağız. Karşılaştığımız düşmanlarımızı öldürebileceğimiz gibi kement atma hünerimizi gösterip onları kasaba meydanına kadar da sürükleyebileceğiz. Görev alma sistemi her ne kadar bazı yerlerde benzerlik gösterse de işleyişleri ve maknları ile bize farklarını belli edecekler.


Oyun boyunca sabit makineliler ve dinamit gibi patlayıcılarde dahil bir çok silahı kullanabileceğiz. Tabanca, pompalı, sniper, avcı tüfeği dışında bir kovboyun vazgeçilmez aksesuarları revolver’larımızda bulunacak. Kovboy oyunlarının vazgeçilmezlerinden bir diğeri olan düellolar ise oyunun kilit noktalarında karşımıza çıkacak. Normal çatışmalarda ise duello benzeri bir zamanı yavaşlatma sistemini kullanıp, hedef aldığımız düşmanları kevgire çevirebileceğiz.


Olmazsa olmazlardan birisi de atımız olacak. Türün çoğu oyununun aksine atlar arası güç dengesi oyuncuya yansıtılacak. Yani iyi bir at veya artık yaşı geçmiş bi rata bindiğinizde aradaki farkı çok iyi bir şekilde anlayabileceğiz. Eşşeklerinde bulunduğu oyunda at arabasını da sürebileceğiz.


“Hızlı ve keskin nişancı olmak, kusursuz bir yetenektir. Ama seri kanlı olmanın yanında bu yetenekler, solda sıfır kalır. Ateş altında kılı kıpırdamayan adamın, karşısındaki düşmanları öldürmesi içten bile değildir.”


Konu vahşi batı olunca isminin hakkını fazlasıyla vereceğine inandığımız oyunda kan öğesi de çok abartılı olmasada, tam olması gerektiği gibi karşımıza çıkacak. Abartı kelimesini kullandım çünkü Red Dead Revolver’ın bazı sahnelerinde adeta kan banyosu yapıyorduk. Özellikle bıçak ile kafalarından vurduğumuz düşmanlarımız gereğinden fazla kanlı sahneler ile karşımıza çıkıyordu. Red Dead Redemption’da ise abartılı bir durumla karşılaşmasakta büyük patlamalar veya çatışmalarda yeteri kadar kan görebileceğiz. Ayrıca baskın yaptığımız bazı mekanlarda kirişlere asılmış ve kokuşmuş cesetlerle de karşılaşabileceğiz. Bu da oyunun atmosferini arttıran ve bize o hissi yaşatan etkenlerden birisi olacak. Kısacası vahşet, ne abartılı ne de azımsamış şekilde karşımıza çıkacak. Red Dead Redemption’da tam da olması gerektiği gibi bir kan unsure ile karşılaşacağız.

Oyunun büyük bir serbestlik sunduğunu başından beri söylüyorum. Fakat bu serbestlikte dilediğimiz yere gidip, istediğimiz kişinin topuklarına sıkacağız anlamına gelmiyor. Azılı haydutları öldürdüğümüzde bizi ödüllendiren sistem, masum insanların canını aldığımızda ise karşımızda bir duvar gibi yükselecek. Wanted Level adı verilen oyun sistemi sayesinde, masumları öldürdüğümüzde güvenliği sağlayan güçler, hatta ileri aşamalara geçtikçe bizim gibi azılı suçlular, ödül avcıları bile peşimize düşebilecek.


Gelelim oyunun en önemli noktalarından biri olan çoklu oyuncu kısımlarına. Rockstar bu modda klasikleşen modlar dışında oyunculara daha çok bir bütünün içindeymiş hissini vermek istemiş. Zaten yapımcıların açıklamalarında da sık sık “tek kişilik hikaye modunda aldığınız hazzın ve bütünlüğün aynısını, oyunun çoklu oyuncu modlarında da yakalayacaksınız” ifadelerine yer verildiğini görmüştük. Bu bağlamda gösterilen video ve bilgiler ile Rockstar Games’in bu sözünü fazlasıyla tuttuğunu görüyoruz.


Free Roam Arena modu sayesinde oyuncular tüm haritayı diledikleri gibi arşınlayabilecek, gruplar kurarak birlikte at koşturabilecekler. Bu kavram bile oyunun en büyük artılarından birisi oluyor, çünkü o topraklarda arkadaşlarınızla at koşturabileceğinizi bilmek, size bilmem ama benim için oyunun en büyük albenilerinin başında geliyor. Gruplar olayını biraz daha açacak olur ise bu modda bir araya toplanan oyuncular, sekiz kişilik bir grup kurup, kendi liderlerini seçebilecekler. Grup liderinin ise bazı özellikleri olacak tabi ki. Gidilmesi gereken yerleri harita üzerinde işaretleyebilecek veya bir yere baskın yapılacağı zaman ilk emir o verebilecek. Evet serbest dolaşım modunda sık sık çatışmalara ve baskınlara şahit olacağız. Rockstar games, düz koştur mantığı yerine oyunun bu moduna da bazı görevler eklemiş. Mesela görevlere gore haydutları yakaladıkça ödüllere sahip olabileceğiniz gibi bu yönü seçmektense kasabalarda çalıp çırpma işini siz yapabileceksiniz. Bu da size bir kanun kaçağı durumuna sokup, peşinize başka grupların düşmesine sebep olabilir.


Oyunun tek kişilik modunda da karşılaştığımız avcılık görevleri de bunlardan birisi. Görev icabı veya canınız istediğinde doğada bulunan hayvanlara saldırabilecek ve grup olarak avlanabileceksiniz. Tabi sizin tüfeğinizi doğrulttuğunuz hayvanlar başı boş bir şekilde aval aval size bakmayacak. Kaçacaklar, hatta canlarını kurtarmak için size saldıracaklar. Yani avcı iken av konumuna düşeceğiniz sahnelerde olacak. Bu uğurda kalabalık bir sürüyle karşılaştığınızda bir kaç yoldaşınızın vahşi hayvanlar tarafından öldürüldüğüne bile şahit olabileceksiniz.


Bunun dışında yapay zekanın kontrol ettiği normal karakterlerle de karşılaşabilecek veya azılı bir suçlunun peşine grup halinde düşebileceksiniz. Asıl eğlence ise çoklu oyuncu modunda bulunan diğer gruplar ile çatışmalarda ortaya çıkacak. Açık bir arazide çarpışabileceğiniz gibi direk olarak diğer grupların mekanlarını da basabileceksiniz.


Çoklu oyuncu modlarında serbest dolaşım dışında klasikleşen oyun modları, bayrak kapma, deathmatch gibi modlarda farklı isimlerle bulunacak. Örneğin"Mexican Standoff" adı verilen bir düallo ile açılışını yapacak olan bir oyun modunda, bir arada olan oyuncular geniş bir daire çizecek ve "vur" ibaresi ile birlikte herkes bir birine ateş açacak. Özetlemek gerekir ise klasik düallonun çok kişili versiyonu ile karşılaşacağız. Bu çoklu düellodan sağ kurtulan oyuncu, çatışmanın bir sonraki adımı için büyük bir önem teşkil eden, haritadaki en sağlam noktasını kapabilecek ve mücadelede bir adım öne geçebilecek. Tabi bu çoklu düelloda bir kişinin sağ çıkmadığı anlar bile olacak. Veya arkadaşlarınızla toplandığınızda tek bir kişiye tuzak kurup, oyunun keyfini daha da arttırabileceksiniz. Şahsen biz bir arkadaşımız için bu tuzağı şimdiden kurduk bile. Üzerine doğrultulan silahların üzerine patladığını görünce vereceği tepkiyi şimdiden oldukça merak ediyoruz.


Bu modlar dışında Shootout modu klasik Deathmatch mücadelesine gireceğiz. Bu modda oyuncular birbirlerini egale etmeye ve daha çok puan almaya çalışacak. Hold Your Own modunda ise klasik bayrak kapma moduyla karşılaşırken, Grab the Bag modunda ise kaptığımız çantayı kendi üssümüze götürmemiz gerekiyor. Bu modlar daha çok takım oyunu üzerine kurulu olacak. Altın kapma modunda ise haritanın belli noktalarında bulunan altın paketlerini sırtlayıp, hanemize puan yazdırmaya çalışacağız. Tabi sırtımıza yüklediğimiz bu yük, karakterimizin daha yavaş hareket etmesine, doğal olarak bu durum bizi daha açık bir hedef haline getirebilecek.


Oyunun çoklu oyuncu modunda seviye durumunuzu kazandığınız deneyim puanları ile arttıracaksınız. 50 seviyenin bulunduğu oyunda seviye durumunuza göre yeni silah ve eşyalar sizi bekliyor olacak. Yani oyunun başında seyahatinizi bir eşşek üzerinde gerçekleştirirken daha sonra çok daha güçlü bir kısrağa sahip olabileceksiniz. Aynı şey silahlar ve karakter özelleştirmeleri için de geçerli olacak. Deneyim puanı kazandıkça karakter özelleştirme ve esktralarında daha çok seçenek oyuncuyu bekleyecek.


Bazı cinsellik öğelerinin de yer alacağı Red Dead Redemption’da oyun alanını canlı tutan bir çok esktraya yer verilmiş. Çevre halkı kendi yapay zekası ile farklı hareketler sergileyebilecek. Gittiğiniz bir kasaba, bir işin ucundan tutan insanlarla kaynıyor olacak ve bu durum yaşayan bir dünya hissinin temelini sağlamlaştıran unsurlardan biri olacak. Girdiğiniz bir barda sallanan kapıları ardınızda bırakacak ve para kazanmak için kol güreşi yapıp, poker masasına oturabileceksiniz. Henüz bu konuda fazla bilgi olmasa da oyunda sağlam bir poker modunun bulunacağını düşünüyorum.

Oyunun daha sayamayacağımız özelliklere sahip olan oynanış elementlerini bir kenara bırakıp, teknik yönlerinden de biraz bahsedelim. Red Dead Redemption özellikle grafiksel anlamda oldukça iddialı geliyor. Karakter detayları ile de öne çıkan oyunun beni asıl etkileyen yönü ise görüş açısı oldu. John Marsten, gözünün alabildiğince bir görüş açısına sahip. Bu da atmosfer ve çevre olarak oldukça zengin olan oyunun güzelliklerini çok daha ön plana çıkartıyor demek. Seslendirmeler konusunda ise en ufak bir şüphem bile yok. Rockstar bu konuda da kendisini kanıtlayan bir firma. Zaten seslendirme konusu açılmışken, çoğu sahnede tebessüm etmemizi sağlayacak bir çok karakterin de oyunda yer alacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.


Sonuç olarak Rockstar Games, GTA serisi ile yakaladığı başarıyı Red Dead Redemption ile çok daha sağlamlaştıracağa benziyor. Farklı kovboy oyunları ile zaman zaman karşılaşsakta, belli bir çizgiselliğe sahip olmaları bile Red Dead Redemption’u öne çıkaran unsurlardan biri oluyor. Dünyası, karakterleri ve eşsiz atmosferi sayesinde Red Dead Redemption ile Vahşi Batı’da büyük bir maceraya itilip, bu yönde olan açlığımızı fazlasıyla giderebileceğiz.

Split/Second İnceleme

| 0 yorum |
|








Birbirine benzeyen ve oldukça beklenen üç yarış oyunu arasından ilk çıkanı Split / Second oldu. Blur ve Need for Speed World görüntülerini izlerken içlerinde gözüme en çok kestirdiğim buydu. Gün geldi çattı, ben de ayağımı gaza sonuna kadar basarak Split / Second yarışlarına hızla girdim. Disney Interactive Studios'un üstlendiği, tansiyonun, hızın ve hareketin tavana vurduğu Split / Second’da, bir televizyon şovunda diğer arabalarla patlayan ortamlarda kıyasıya yarışıyoruz. Bu gibi bir konusu olan diğer oyun, artık dede olmuş Mega Race idi. Aslına bakarsanız oynanış açısından da birbirlerine çok benzediklerini söylemeliyim ama bunları unutup Split / Second pistlerine koşalım, bakalım bizi neler bekliyor.
Split / Second'dan gerçekçilik adına beklentileriniz varsa bunu hemen unutun ve DiRT 2’ye dönün. Çünkü bu oyun gerek fizik kuralları, gerek oynanış tarzı açısından tümüyle "arcade" diyebileceğim tarzda. Split / Second'da araç hasar diye bir şey yok. Hızla giderken kafadan bir yere çarpmadıysanız arabanız hurda bile olmuyor, bir - iki ufak hareketle tekrar yola giriyorsunuz. Buna karşın çok yüksek hızlarda aracın hakimiyetini rahatlıkla kaybedebiliyorsunuz. Yani oynaması göze çok kolay görünse de aslında o kadar çantada keklik değil.

Gerçekçiliğin böylesine çiğnenmiş olmasının önemli bir nedeni var. Yarış esnasında o kadar çok yer patlıyor, yıkılıyor, devriliyor ki eğer kaza yapan arabalar yarışa hemen devam edemese ya da oyundan anında elense daha ilk turu bitirmeden bütün oyuncular hurda olmuş olur. Bu yüzden oyunun asıl amacı yarışarak rakiplerinizi geçmek değil, yoldaki tuzaklara dikkat etmek, tetiklenen tuzaklardan kaçmak veya ateşlediğiniz tuzaklarla diğer arabaları elemek. Bir arabayı yarışarak geçmişsiniz ya da uzun süre birinci olmuşsunuz, Split / Second'da hiçbir anlam ifade etmiyor; hatta uzun süre birinci gitmek kötü bile olabilir çünkü arkadan gelen araçlar öndeki aracı oyundan düşürmek için tuzakları ateşleyebiliyor.
Tuzaklar... Her haritanın kendine has belli noktalarına konuşlandırılmış tuzakları var. “Power Play” gücü dolan araçlar, önlerinde bir araba varsa ve o araba tuzağın önünden geçiyorsa rakibinin üzerinde bir işaret çıktığını görürler. Bu uyarı çıkar çıkmaz Power Play tuşuna basarsanız tuzak harekete geçer. Tabii ki burada zamanlamayı iyi yapmalısınız. Örneğin; patlayan otobüsü rakip yanından geçip gitmesine az kala aktif ederseniz adam kaçar kurtulur, sizin de zorlukla doldurduğunuz Power Play gücünüz boşa gider. Başka bir talihsiz olaysa tetiklediğiniz tuzağa kendinizin girmesidir. Kenarda sakin sakin bekleyen taksileri yakından takip ettiğiniz bir rakibi uçurmak için patlatırsanız, muhtemelen siz de gümlersiniz.
------

Hiçbir tuzak bir rakibi tamamen egale etmez, sürücüyü öldürmez, kan çıkarmaz. Nihayetinde bu bir Disney oyunu... Hatta oyuna girerken bunun bir fantezi oyunu olduğunu ve gerçek hayatta denenmemesi gerektiği uyarısını görüyoruz. Evet, gerçek hayatta arabama atlayıp üzerime doğru düşen bir uçağın kanadının arasından tam gaz geçmeyi hep istemişimdir! Sanırım yarın yapacağım. Neyse, demek istediğim şu: Bazı tuzaklar vardır, patlamanın şiddetiyle kontrolü kaybettirir, bazısı vardır, “Wreck”, yani hurdaya çevirir. Bu da size yaklaşık beş saniye kaybettirir. Süre geçtikten sonra yarışa tekrar girersiniz.
Power Play nedir, nasıl doldurulur? Dikkat ederseniz arabanızın tamponunda üç tane kutucuk var. Bu kutuların biri dolduğu zaman pistteki tuzaklardan birini tetikleyebilirsiniz. Doldurmanın nedeniyse Drift, Draft ve Jump yapmaktır. Çok keskin virajlarda istemeden Drift yapıyorsunuz, düz yoldaysa sadece Power Play doldurmak için Drift yapmaya çalışmak zaman kaybettirir. "Nasıl Drift yaparım?" derseniz, bir virajdan dönerken gazdan parmağınızı çekin, araba savrulmaya başlar, kontrolü kaybetmeden tekrar gaz verin, araba kaymaya başlar, eğer kontrolden çıkıyorsanız direksiyonu hemen aksi yöne parça parça kırın. Bundan ibaret. Bakınız, Power Play'iniz doldu. Draft ise yakın mesafede arkasındaki hava boşluğundan yararlanarak yakınlaştığınız rakibiniz sayesinde yapılır. Öndeki araçları geçmenin en güzel yoludur fakat multiplayer modunda rakipler bu boşluktan faydalanmamanız için sürekli hareket halindedir. Yapay zekaysa böyle bir tasa taşımaz.

Oyunda toplam 12 televizyon şovu çekiyoruz, yani bu da oyun 12 bölüm demek. Her bölüm de kendi için altı parçaya ayrılıyor. Dolayısıyla yarış pistlerimiz oldukça çeşitli. Oynadığım kadarıyla karşıma çıkan beş farklı yarış türü de ciddi şekilde eğlenceliydi. Race, bildiğiniz yarış ve tek kural sonuncu olmamak. Elimination ise her bir dakika sonunda en arkadaki arabanın patladığı bir yarış türü. Detonator'da ise tek başınıza bir pistte zamana karşı yarışıyorsunuz ve yolda patlayan tuzaklardan kaçmaya çalışıyorsunuz. Elit Race'te sizden daha iyi arabaların olduğu bir yarışta ilk üçe girmeye çabalıyorsunuz. Survival'da da pistte ilerleyen tırların olduğu bir su kanalındasınız. Her tır arkasındaki mavi ve kırmızı varilleri yola atıyor. Kırmızılar sizi anında hurdaya çevirirken, maviler belli bir süre sonra patladığı için kaçması kolay oluyor. Amaçsa süre dolmadan geçebildiğiniz kadar tırı geçmek, her tırı geçtikten sonra zamanınıza fazladan saniye ekleniyor. Hangi yarışı hangi arabayla oynadığınız çok önemli. Bazı arabalar çok dayanıklı ama yavaşken diğerleri çok atik fakat zayıf zırhlı olabiliyor.
Mega Race’e hayran bir oyuncu olarak Split / Second’ı oynamak benim için büyük zevkti. Grafikler ve sesler "10 numara" diyebilirim ki bunu da Disney kalitesine borçluyuz sanırım. Stres atmak ve arkadaşlarınızla eğlenmek için çok güzel bir oyun. Çok hızlı ve bol patlamalı bir görsel şölen. Kısacası videolarını izleyerek beklediğim Split / Second, oynadıktan sonra beklentilerimi kesinlikle karşıladı.
Her an harekete geçebilen tuzaklar ve aşırı hız duygusu bu oyunun en önemli özellikleri. Yola bir bina yıkılırken hızla aradan sıyrılıp geçmek eşsiz. Rakip arabaları, tetiklediğiniz tuzaklarla hurdaya çevirmek ve birinci olmak ise çok eğlenceli. Split / Second’da arabalar benzinle değil, adrenalinle çalışıyor!

Just Cause 2 SistemGereksimleri ve Xp ciler icin üzücü haber

| 0 yorum |
|

Minimal:

- Operating System: Microsoft Windows Vista or Windows 7 (Windows XP is unsupported)
- Processor: Dual-core CPU with SSE3 (Athlon 64 X2 4200 / Pentium D 3GHz)
- Graphics Card: Nvidia Geforce 8800 Series / ATI Radeon HD 2600 Pro with 256MB memory or equivalent DX10 card with 256MB memory
- Memory: 2GB RAM
- DirectX: Microsoft DirectX 10
- Hard Drive: 10GB of free drive space
- Optical Drive: DVD-ROM drive
- Sound Card: 100% DirectX 10 compatible sound card
- Internet Connection: Internet connection required for product activation
- Input: Keyboard and mouse (Microsoft Xbox 360 controller optional)

Maximum:

- Operating System: Microsoft Windows Vista or Windows 7 (Windows XP is unsupported)
- Processor: Intel Core 2 Duo 2.6GHz or AMD Phenom X3 2.4GHz
- Graphics Card: Nvidia GeForce GTS 250 Series with 512MB / ATI Radeon HD 5750 Series with 512MB or equivalent DX10 card with 512MB memory
- Memory: 3GB
- DirectX: Microsoft DirectX 10.1 with Vista SP1
- Hard Drive: 10GB of free drive space
- Optical Drive: DVD-ROM drive
- Sound Card: 100% DirectX 10 compatible Dolby Digital 5.1 sound card
- Internet Connection: Internet connection required for product activation
- Input: Keyboard and mouse (Xbox 360 controller optional)


Oyunu oynamak icin vista yada win 7 yüklü olması lazım oldu belirtildi

 

Followers